• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

VİZE HABER

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Takvim
İLANLAR
NAZMİ METİN

“Yüzyıllık cumhuriyet başarılı mı, başarısız mı?”

31/10/2023

“Yüzyıllık cumhuriyet başarılı mı, başarısız mı?”

  Ahmet Altan, Süddeutsche Zeitung gazetesi için Cumhuriyet’in 100’üncü yılını yazdı:
   “Bir cumhuriyetin başarılı olması için aynı zamanda demokratik olması gerekir. Türkiye cumhuriyet ama “demokrasisi” yok. Demokrasisi olmayan cumhuriyet “hasta” demektir. Ama bu yeni bir hastalık değil. Türkiye’de cumhuriyet kurulduğundan beri gerçek bir demokrasi olmadı. Demokrasi olmadığı için hukuk da hep sakattı. Benim babam da elli yıl önce yazdığı yazılardan ötürü tutuklanıp hapis yattı. Bugünkü yönetim Türkiye’yi hastalandırmadı, “eski ve kronik” bir hastalığı akut hale getirdi. Hastalık bir anlamda metastaz yapıp bütün bünyeyi sardı. Onun için Türkiye’de sancı ve çekilen acılar arttı. Tabii bu hastalık nedeniyle sadece yöneticileri, siyasetçileri suçlayamayız. Onların demokrasi getirmek gibi bir istekleri zaten yoktu ama bu toplum da demokrasi talep etmedi. Bir toplum yüzyıl boyunca demokrasi olmadan yönetiliyorsa o toplumun demokrasi talebi yok demektir. Demokrasi karşıtlığında iktidarla muhalefet arasında da büyük bir fark bulunmuyor. Geçenlerde Türkiye’nin ana muhalefet partisinin, insan hakları konusunda çalışmalarıyla tanınan bir milletvekili, ordunun yıllar önce bir köyü bombalamış olduğundan söz etti televizyonda. Önce kendi partisi suçladı onu, partisinin sözcüsü “orduyu töhmet altında bırakamayacağını” söyledi, katıldığı bir parti kongresinde kendi partisinin üyeleri ona arkalarını döndüler. İktidarla muhalefet omuz omuza gerçeği söyleyen bir milletvekiline karşı tavır aldılar. Muhalefeti bu olan ülkede hangi demokrasi talebinden söz edeceğiz? Türkiye’yi anlamak isteyen birileri varsa önce “neden Türkiye’de yaşayan insanlar demokrasi istemiyorlar” diye sormalı. Türkiye’de “patron” devlettir. İktidara gelen, devlet hazinesini ele geçirir ve yandaşlarına para dağıtır. Siyaset, devlet hazinesini ele geçirmek için yapılır. İktidar ve taraftarları devlet hazinesini ele geçirdikleri için, muhalefet ve taraftarları da devlet hazinesini ele geçirme ihtimalleri olduğu için bu sisteme karşı çıkmaz. Bir toplum, devletin harcamalarını denetleyemezse orada demokrasi olmaz. Bizim toplumumuzda böyle bir talep yok. İnsanların çoğunluğu devletin harcamalarını denetlemek değil, o harcamalardan biraz da kendisine pay almak istiyor. “Ben hakkımı istiyorum,” demekle, “bana biraz para ver” demek arasındaki fark “hastalığı” yaratıyor. Ve bu yüz yıldır sürüyor. Tabii böyle bir sistemi gözlerden saklamak, hangi hastalıktan muzdarip olduğunu toplumun anlamasını önlemek için arkasına gizlenilecek bir “perde” gerekir. O “perde” milliyetçilik ve ırkçılıktır. O “perde” yıllarca Türkiye’de siyaseti kontrol eden ordu için de milliyetçilikti, bugünkü iktidar için de milliyetçilik. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettik. Biz o savaşın sonunda bir imparatorluk kaybettik; öfkeyi ve aşağılanmışlık duygusunu hissettik. O duygudan kurtulamadık. Orada sıkışıp kaldık. Hep bir “yenme” isteği var bizde. Milliyetçilik bu “yenme” isteğini çok iyi kullanıyor, sürekli besliyor ve toplumu daha da beter hastalandırıyor. Milliyetçilikle, hiç bitmeyen bir savaşma ve yenme isteğiyle sürekli fakirleşiyoruz. Dünya da “sizin jeostratejik öneminiz var” diyerek bizim bu “yenme” isteğimizi körükleyip duruyor. Bu “jeostratejik önem” hep savaş konseptiyle birlikte kullanıldığından hoşumuza gidiyor. Türkiye’nin bir “jeostratejik önemi” var tabii. Ama bu, savaş için geçerli olan bir jeostratejik önem değil. Kıtalararası balistik füzelerin olduğu bir dünyada bunun fazla bir geçerliliği yok. Bu “jeostratejik önemi” alıp “barışın” üstüne koyarsanız, işte o zaman gerçek değerini kazanır. Çünkü Türkiye’nin yeryüzünün başka hiçbir ülkesinde olmayan bir önemi ve gücü var. Büyük bir imparatorluğun mirasçısı olduğumuz için Avrupa’yı da Orta Doğu’yu da biliyoruz. Yüzyıllarca Hristiyanlarla iç içe yaşamış Müslüman bir toplumuz. Avrupa’yla Orta Doğu, Müslümanlarla Hristiyanlar arasında köprü görevi görebilecek, birbirlerini anlamalarını ve barışı sağlayabilecek bir konumdayız. Türkiye, “Biz herkesten daha iyi savaş yaparız” inancını ve isteğini, “Biz herkesten daha iyi barış yaparız” inancıyla değiştirdiğinde hem dünya için, hem kendisi için çok büyük bir adım atmış olacak. Bunu sağlayacak lider, savaşın değil “barışın büyük kahramanı” olarak tarihe geçecek. Türkiye’nin önemi hâlâ aynı yerde duruyor. Hâlâ barış için büyük bir gücü var.”
328 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.171532.3004
Euro34.902035.0419
NECDET TEZCAN